ÇEVRE DOSTU SİNEMA, EKOSİNEMA

Ekosinema ve Eko-Aktivizm: Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel Festivali

Röportaj:

Özge Nilay Erbalaban Gürbüz ve Petra Holzer

 

 

“Daha yavaş, daha yerel ve daha küçük ama en önemlisi daha hakiki olanı, bilgiyi birlikte aramak için bu festivali yapıyoruz. Ekolojik sorunlar bir yandan büyür ve çeşitlenirken bir taraftan da umut verici gelişmeler oluyor. Festivalimizi de ümit veren kalıcı bir platform oluşturmak için yapıyoruz.” 

10. yılını dolduran Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel Festivali’nin var olma amacı böyle anlatılıyor. Odağına ekolojiyi alan nadir film festivalleri arasında bulunan BIFED’i daha yakından tanımak için, Dr. Öğr. Üyesi Özge Nilay Erbalaban Gürbüz festivalin kurucularından Petra Holzer ile  bir söyleşi gerçekleştirdi.

Ekosinema Deneyimi

Ö.N.E.G. Scott McDonald, ekosinema deneyimini ticari sinema anlayışına karşı alternatif bir film yapma deneyimi olarak tanımlıyor. Siz bu deneyimi nasıl tanımlarsınız? Uzun yıllar binlerce film izleyen bir festival yöneticisi olarak festival seçkisini hazırlarken bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

P.H. BIFED’e sunulan filmlerin bir kısmı ‘büyük’ pazar için üretilen geleneksel filmler. Bizim en çok ilgilendiğimiz filmler kendi topluluklarını harekete geçirmeyi amaçlayan, konuları kendi yöntemleriyle anlatan küçük bütçeli ama güçlü hikayeler: Bu filmler küçüklüklerine karşın dünyanın diğer ucunda bir kelebeğin kanat çırpışı gibi bizi etkiler. Bunlar bizi bağırmadan, adalet için yazılmış hikâyeleriyle etkileyen filmler. Anlatıcısıyla, yönetmeniyle ve izleyicisiyle gözümüzün önünde olan ve büyük festivallerin gözden kaçırdığı filmler.

Ö.N.E.G. Ekosinema ve sürdürülebilir film yapımı sizce aynı kavramlar mıdır? Bu soruyu Ethem Özgüven’le birlikte yaptığınız belgesellerin yönetmeni olarak değerlendirmenizi isterim. 

P.H. “Sürdürülebilirlik” kavram olarak ekolojik koşulları sağlayan imajı ile trend haline geldi. Bugünkü kullanımıyla Yeşil Yıkama-Pazarlama aracı olarak da kullanılıyor. Burada kurumları değil kavramı ve nasıl kullanıldığını tartışıyorum. Kavramlar tartışılmadan bilim olmaz. Hiç şüphesiz bu kavramı son derece dürüst bir yaklaşımla ve iyi niyetle kullanan kurumlar da var. Tarihsel olarak kavram aslında Almancadır (Nachhaltigkeit) ve Avusturya’da 1713 yılında kullanılmaya başlamıştır. Ormancılıktan çıkan bu kavram, kömür ve gümüş madenlerinin üretimini artırabilmek için daha fazla orman oluşturmaya ilişkindir. Yani bu ormanlar, madene destek ve yakılmak için oluşturulmalı ve korunmalıdır. Bu ekolojiden ziyade ekonomiyle bağlantılıdır. Ya da biz böyle düşünüyoruz. 

Bizler sınırlı kaynaklarla filmler/belgeseller yapmaktayız. Küçük ekiplerle, tek seferde mümkün olduğunca birden çok ilişkili çekimlerle, yerel ürünleri ve küçük turizm tesislerini veya topluluk alt yapılarını kullanarak film yapma kariyerlerimizin başından itibaren (80’lerin sonu, 90’ların başı) filmler yaptık. Eğer sürdürülebilirlik meselesine odaklanacaksanız bu konu film ve belgesel yapımcıları arasındaki “mega yapımlar” ve jet-setçilerin endişesi olmalıdır. Bu, festivaller için de geçerlidir. Ne kadar büyük olursanız ‘yeşil bütçe’ ve sürdürülebilirlik konusunda daha fazla çaba göstermeniz gerekir. 

Ekosinemadan bahsederken 90’ların dağıtım ve gösterim sahasından gelen yönetmenler olarak bu konuları konuşmaya ihtiyacımız olabilir. Film festivalleri azdı, CD / DVD henüz yeni başlıyordu, TV kanalları yayın pazarını özelleştirme denemeleri yapıyordu. Sinemalar hala selüloit ile çalışıyordu. Video, Betacam ile yeni tanışmıştı. Bu nedenle temel soru şuydu: İzleyiciyi nasıl yakalarız, gençlerin ve sesi olmayanların sesi nasıl duyurulur? Ana akımın ve 35/16 mm, bütçeli filmlerin ötesinde bir görsel dil nasıl yaratılır? Bu sorulara Ethem’in kendi video sanatı diliyle cevap aradık. Aynı zamanda, pazarları işgal eden hibrid sebzeler, değerli tarım arazilerine giren madencilik şirketleri ve uluslararası yeşil hareketin etkisi çalışmalarımızın konularını oluşturdu. Yerel halkla iletişim kurmak ve bu konuları izleyiciye ulaştırmaya çalışmak kendi ekosinemamızı oluşturma şeklimizdi.

Ö.N.E.G. Ekosinema çalışmalarının akademik olarak gelişmesine önemli katkılar yapan Salma Monani ve Stephen Rust için her film ekolojik bağlamlar içerebilir. Siz bu düşünceye katılır mısınız?

P.H. Ekoloji anlayışımız bu düşünceyi destekler. Ekoloji, doğa, hayvanlar ve insanlarla birlikte yaşadığımız yerdir. Bir parça dengesiz olduğunda, diğerleri de zarar görür. Avrupalılar Ortaçağ şehirlerinde tüm kedileri öldürmeye karar verdiklerinde fare popülasyonunun aşırı üremesinden kaynaklanan veba nedeniyle milyonlarca insanın ölmesi gibi. Tüm nehirlere baraj yapıldığında nehirlere verilen zarar gibi. Tıpkı Akdeniz’de maden şirketlerinin toprağı zehirlemesinin ve hammadde mücadelesinin yerel nüfusu göçe zorlaması gibi. Dünyayı birbirine bağlı bir sistem olarak görüyorsak o zaman her film ekolojik bir bağlantıya sahiptir. Olumlu ya da olumsuz. Hakikat ve yalan olarak.

Ö.N.E.G. Bir filmi ekolojik yapan nedir?

P.H. Kısa bir cevap: Dünyayı birbirine bağlı bir sistem olarak görmek. Diğer varlıklara, yaşamlara ve yaşam biçimlerine saygı göstermek. Bunu görünür kılmak için bir yol bulmak.

Eko-aktivizm ve Festivaller

Ö.N.E.G. Eko-aktivizm ya da belgesel aktivizmi düşünüldüğünde ekolojik film festivallerini bunlarla ilişkilendirmek mümkün müdür? Sizce ekolojik film festivalleri eko-aktivizmin bir parçası mıdır?

P.H. Belgesel festivalleri ve ekolojik film festivalleri birçok durumda aktivizmle güçlü bir bağlantıya sahiptir. Ancak her festivalin farklı bir amacı vardır. Yeşil-çevreci-sürdürülebilirlik temasına sahip birçok festival, geniş kitlelerde farkındalık yaratmaya çalışır. Ekolojik festivaller genellikle isimlerini diğerlerinden farklı seçmiştir. Güçlü ekolojik aktivist bağlantıları olan festivaller, pazarlama amaçlı yeşil (çevreci) imajı veren daha yaygın festivallerden farklı bir amaca sahiptir. Birçok büyük pazar/endüstri festivalleri, yeşil/çevresel endişeleri içeren özel programlara sahiptir. Bazıları programlarına sürdürülebilirlik hedefleri yazmaktadır. Ancak soru şudur: Her bir festivalin amacı nedir? Ekolojik aktivist festivali nedir? Film festivalleri bir hareket olma gücüne sahip midir?

Ö.N.E.G. Ekolojik film festivallerinin amacı ne olmalıdır? Ekolojik bilincin yükseltilmesi vb. dışında…

P.H. Soru her zaman nerede olduğunuz ve ne yapmak istediğinizdir. Her coğrafyanın, her kültürün ve her topluluğun farklı ihtiyaçları vardır. Biz, Bozcaada’da bir yer, bir mekân oluşturmayı, buluşmayı, tartışmayı, ağlamayı, nefes almayı, yeniden enerji kazanmayı ve katılımcılar arasında dayanışma oluşturmayı deniyoruz. Katılımcılar; izleyiciler, yerel nüfus, film yapımcıları, aktivistler, akademisyenler, film sevenler ve Bozcaada sevenler. Lalehan Öcal buna “Kamusal Ada” adını verdi.

Ö.N.E.G. BIFED kapsamında ekolojik film gösterimleri dışında ekolojik etik, ekozofi, ekolojik adalet, ekosinema film yapımı vb. tartışmalara, panellere yer veriyor musunuz?

P.H. Film gösterimlerinin yanı sıra her yıl birçok farklı etkinliğimiz var. Sunduğumuz panellerin çoğu, tohum takastan zeytin üretimine – yasalar ve beklenen değişiklikler, maden projeleri ve direniş hareketleri, işçi konuları ve kooperatifler, bağcılık ve şarap üretimi vb. yerel nüfusa yönelik konular. Zeytinyağı tadımı ve fermente edilmiş gıda (örneğin tarhana) gibi atölye çalışmaları, balıkçılık hakkında fotoğraf sergileri veya Bilgi Üniversitesi Mimarlık bölümü öğrencilerinin araştırmalarından bulguların sergileri (ada plajlarında bulunan yosunlardan kâğıt üretimi), ekolojik duygu yürüyüşleri, kolektif film okuma atölyeleri ve ustalık sınıfları da dahil olmak üzere. Gazetecileri, ekolojik alandaki çalışmaları hakkında konuşmaları için davet ettik ve taban örgütleri çalışmaları hakkında konuştuk. Ekolojik yayın grupları, Yirca Kadınlar Kooperatifi gibi gruplar da festivallerimiz boyunca standlar açtılar. Diğer disiplinlerdeki sanatçılar, yazarlar, akademisyen, çiftçi ve öğrenciler de festivalin ayrılmaz parçaları oldu geçen on yılda.

BIFED ve Dayanışma Kültürü

Ö.N.E.G. Bu yıl BIFED’in onuncusunu düzenlediniz. On yıldır gerçekleştirilen bu festivallerin izleyiciler, festival coğrafyaları, festival bileşenleri gibi paydaşları açısından somut ekolojik dönüşümleri nelerdir? 

P.H. Davranışlarda somut bir değişiklik olup olmadığını değerlendirmek neredeyse imkansızdır. Ada’da festivalimizden bağımsız olarak ekolojik değişiklikler için birçok girişim var. Birçok insan, çocuklarının ve torunlarının yaşamasını istedikleri gibi adanın ekolojik sistemini korumaya çalışıyor. Ancak hızlı para ve kitle turizminin yerel nüfusa güçlü bir baskısı da var. Alanya’dan başlayıp Antalya, Kaş, Bodrum, Marmaris, Kuşadası ve daha kuzeye doğru yayılan bir hikaye bu. Her zaman aynı – arsayı “iyi” bir kâr için sat ve gerçek kârı elde edenlerin hizmetçisi ol. Aynı zamanda çevre, sağlık ve ekolojik yaşam standartlarının yok olmasından da zarar gör. Bir belgesel film festivalinin bu büyük kapitalist dalga karşısında değişiklik yapmak için bir etkisi olabilir mi? Bu tür bir festivalin amacı bu mudur? Belki de önerdiğimiz veya kıvılcım verdiğimiz değişiklik, insanları bir araya getirip çalışmalarını ve çabalarını kutlamaktır. Ayrıca nüfusu, yerlileri ve kısmi zamanlı yerlileri festival ve fikir değişikliği için festivalin bir parçası olmaya davet etme çabası gösterdik.

Ö.N.E.G. Ekoetiğin temel ilkelerinden biri dayanışmadır. Sizin bu amaçla ulusal ya da uluslararası festivallerle dayanışmanız var mıdır?

P.H. Yeşil Film Ağı’nda (Green Film Network) neredeyse başlangıcından beri yer alıyoruz – bu, tüm dünyadan yaklaşık 30 festivalden oluşan bir ağla iletişim ve dayanışma içinde olduğumuz anlamına gelir. Ayrıca İşçi Filmleri Festivali, İstanbul Film Festivali, Datça Ekolojik Film Günleri, Ekolojik Film Günleri (Amed-Diyarbakır), Film Koop, Gümüşlük Uluslararası Klasik Müzik Festivali, Dokünmentaris, Tiyatro Medresesi ve İzmir’deki çok yeni olan Darağaç Film Festivali ile işbirliği yapıyoruz. Yukarıda da belirtildiği gibi İspanya’da BIFED-Rioja olarak ekolojik bir konferansla işbirliği yapıyoruz ve Limni’nin yerel nüfusuyla BIFED-Limnos Film Günleri’ni hazırlıyoruz. Kadıköy Belediyesi Sinema evi Sinematek ile de her yıl işbirliği içindeyiz.

BIFED, on yıldan fazla bir süredir yüzlerce film programından seçmeler yaparak ve bunları yaklaşık 500 film göstererek zaten bir çaba sarf etti. Bu, çok fazla iş yapıldığı anlamına gelir. Programımızı diğer gruplarla paylaşıyoruz, bu da onlarla dayanışma içinde olduğumuz anlamına gelir. Bu kadar emekle seçtiğimiz ve alt yazı yaptığımız filmleri çok daha fazla insana ulaştırma hedefimiz bizim için çok önemli.

Ö.N.E.G. Film festivallerinin sürekliliğini sağlamak yeteri kadar zorken ekolojik film festivali yapmanın özgün zorlukları var mıdır? Bozcaada halkının, yerel yönetimin ve işletmelerin festivali çok sahiplendiğine tanık oldum. Bunu sağlamak nasıl mümkün oldu?

P.H. Son dokuz yıldır uluslararası bir “yeşil” film festivalleri ağı üyesi olarak, pek çok festivalin kesintiye uğradığını gördük: Sırbistan, Romanya, Macaristan, Malezya, Belçika ve ABD’de. Aynı zamanda bu alandaki en eski festivallerden bazıları da ağın bir parçası. Birçok yeni ve küçük festival de var. Bu ağ, politik ve ekonomik nedenlerden dolayı devam edemeyenlerle doludur. Ekolojik festivaller politiktir ve finansmanları ve bağımsızlıkları konusunda gerçekten dikkatli ve hassas olmalıdır. Finansman, festivaller topluluğunda da tartışılmaktadır. Festivalin gerçekleşmesi için büyük şirketlerin parasını kullanmalı ve festivalin yok olmasına izin vermemeli miyiz yoksa yeşil aklamayı mı engellemeliyiz? Bu soru AB dışındaki ülkeler için daha önemlidir. Bu ülkelerde finans oluşturmak çok daha zordur. Kültürel destekler sınırlıdır ve politik iklim daha sert olabilir.

Geçen on yılda, hoş bir iklim olduğu gibi küresel olarak neredeyse tüm dünyada yeni bir agresif siyasi iklim ortaya çıkmaktadır. COP konferansları, demokrasisi olmayan petrol üretimi yapan ülkelerde düzenlenirken iklim aktivistleri ve gazeteciler suçlanıyor. SLAPP (Kamu katılımına karşı şirketler ve devletin açtığı stratejik davalar) olayları artıyor. Petrol satıcısı büyük şirketler, “karbon” dostu büyük oyuncular olarak imajlarını satarken küçük ve yerel kooperatifler hayatta kalamıyor. Bu ortamda, “yeşil temalı” festivallerin artan önemi ve aşılması gereken büyük zorlukları var.

BIFED’in önemini kavramış bir topluluk ve yerel bir belediyeye sahip olmaktan mutluyuz. Festivalin tüm süreçlerine mümkün olduğunca yerel nüfusu dahil etmeye çalıştık ve yerel toplumun büyük bir kısmı tarafından memnuniyetle karşılandık. Bozcaada gibi turistik bir yer, son on yılda turizmde büyük değişiklikler yaşadı. Yerel halk, festivalin konularını ve konuklarını takdir etti. Konuklara yerel halkın çok olumlu yaklaşmasının önemli bir sebebi de konukların yapısı ve dünyaya nasıl baktıkları. Bizimle (festivali yaratanlar olarak ve adanın kısmi sakinleri olarak) toplum arasındaki etkileşim canlı ve doğal gerçekleşti. Onlar zaten bizim komşularımız, balık arkadaşlarımız, çocuklarımızın anne babaları. Biz de adalı sayılırız. Tüm bu onaylama ve karşılıklı güven doğal olarak oluştu, gelişti. Bizim festivalimizde çalışan gönüllü ekip ve öğrencilerimizden başlayarak tüm ada halkının sevgisini görmek mümkün: Bu festival bir holdingin finansının tümünü karşıladığı bir yapıdan ziyade sevgi, dayanışma ve saygı ile örülmüş bir yapı. 

İkinci önemli endişemiz, eklektik bir program oluşturmaktan ziyade filmlerin birbirleriyle konuştuğu bir program oluşturmaktır. Belirli bir konu hakkında farklı şekillerde benzer ancak farklı hikayeler anlatan filmler…

 

Petra Holzer Hakkında

Festival fikrinin gelişmesi için bir süre bekledikten sonra BIFED Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel Festivali’ni başlatan Petra Holzer & Ethem Özgüven, 1992 yılından beri pek çok konuda birlikte çalışıyor. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin uluslararası bölümünü 1995 yılında birlikte başlattılar. FIMA olarak on yıl boyunca öğrenciler için ücretsiz Video Atölyeleri yürüttüler.  Hibrit tohum, Bergama altın madeni, kot kumlama işçileri, tersanelerdeki iş cinayetleri hakkında çeşitli belgeseller çektiler. Belgesellerinden bazıları: Kum (Petra Holzer, Selçuk Erzurumlu, Ethem Özgüven, 2009), Hakikat (Alethea) (Ethem Özgüven, Petra Holzer Özgüven, 2006), Can Yelekleri Koltukların Altında Değildir (Ethem Özgüven, Petra Holzer Özgüven, 2000). Halen Petra ve Ethem çeşitli ortamlarda hem dersler veriyor hem de belgesel filmlerle birlikte kendilerinin kontra filmler olarak tarif ettikleri filmleri çekmeye devam ediyorlar. 

Özge Nilay Erbalaban Gürbüz Hakkında

Özge Nilay Erbalaban Gürbüz Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Enstitüsü Film Tasarımı Bölümünden doktora derecesini 2018 yılında almıştır. Sinemada piyasa ekonomisi ve ilerleme paradigmasını, çalışma ideolojisinin eleştirisi perspektifinden araştırdığı tez çalışması Sinemada Tembellik Hakkı (2018) ismiyle Ütopya Yayınları tarafından basılmıştır. Ulusal ve Uluslararası hakemli dergilerde ve bilimsel etkinliklerde film araştırmaları kapsamında sinema ve modernlik, toplumsal cinsiyet, ideoloji, ekoloji kapsamında yayınları bulunmaktadır. Filmleri, kültür incelemelerine giren tüm konuları içeren gösterge yapıları olarak ele almakta, egemen ve eleştirel paradigmaların karşılaştığı özgün bir düşünce biçimi olarak görmektedir. Çukurova Üniversitesi İletişim Fakültesi; Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümünde Dr. Öğretim Üyesi olarak çalışmaktadır. Bölümde lisans düzeyinde Ekosinema ve Ekoeleştiri, yüksek lisans düzeyinde Sinema ve Ekoloji Çalışmaları derslerinin kurucusu ve yürütücüsüdür.