EKOSİNEMA

Kurmaca Dünyada İklim Krizi Gerçeği 1: Paris’in Altında

Yazan: Merve Selamet

EkoFilm Platformu-Paris Altında-iklim krizi

“Ne en güçlü olan tür hayatta kalır, ne de en zeki olan. 

Değişime en çok uyum gösterendir, hayatta kalan.”

 Charles Darwin

Kurgusal evrende uzaylılar ortaya çıktığında, hikâye, genellikle dünyalıların Dünya’daki yaşamın değerini bilmediği bir durumu yansıtır. Örneğin; Soğuk Savaş döneminde, Mars’tan gelen istilacılar her zaman iyi ve kötünün savaşı için birer sembol gibi gösterilir. Ya da daha yakın zamanlara bakacak olursak, 2009’da vizyona giren James Cameron imzalı Avatar filminde karşımıza çıkan mavi tenli uzaylılar, doğayla uyum içinde yaşayan ve gezegeni yağmalayan insanlara karşı zıtlık oluşturan varlıklardır.

Benzer şekilde, Netflix’in iklim krizi durdurulamazsa olacaklara dair bir örneği mercek altına altığı Paris’in Altında isimli filminde de Dünya’daki yaşam hakkında ciddi sorunlar ortaya çıkarılıyor. Hikâyenin merkezinde bir bilim insanı yer alıyor. Kırılım anında ise genç bir iklim aktivisti ortaya çıkıyor. Filmin gerilimini ise tabii ki gerçek dünyadakine benzer şekilde iklim krizini yok sayan, iklim inkarcısı otoriteler yükseltiyor. Bu açılardan bakıldığında film, izleyicisine gerçek dünyadakine çok benzer karakterlerle ayna tutuyor. 

Denizler ve okyanuslar, her ne kadar biz insanoğlunu rahatlatan yerler olsa da denizin altında bir yaşam olduğunu pek düşünmüyoruz. Bizler için yaşam, karasal alandan ibaret. Belki de bu nedenle ofis tipi yazıcıdan araba lastiğine, içtiğimiz suyun plastik şişesinden kullandığımız deterjanın paketine ve hatta fabrikalarımızın atık borularına kadar her şeyi denizin dibine yönlendiriyor, her şeyimizi denizlere atıyoruz. Hatta vapurda yanımızda duran küçük çocuğumuz yediği çikolatanın boş paketini rüzgara bırakırken bile havada salınıp denize düşmesini izliyoruz. Engel olmuyoruz! Paris’in Altında işte tam da bu acı gerçeğimizle bizleri yüzleştirerek başlıyor; yüzeyi aklınıza gelen her türlü çöple kaplanmış bir okyanus görüntüsü. Derinlere inen kamera, yüzeydeki çöpün balık ağlarına dolanarak diplere doğru nasıl ilerlediğini gösteriyor. Hatta o çöplere sıkışarak hayatını kaybetmiş balinaları görüyoruz. 

Kurmaca dünyada senaristlerin kaleme aldığı bu durum aslında fiziksel dünyada da gerçekliğini koruyor. İnsanların yiyecek ve su yoluyla mikroplastikleri yutabileceği ve parçacıkların dışkıda ve hatta plasentada bulunabileceği zaten biliniyordu. Ancak 22 Mart 2022’de Hollandalı bilim insanları, ilk kez insan kanında küçük plastik parçacıklar (mikroplastik) bulunduğunu saptadı. Kanında plastik parçacık bulunan kişilerin çoğu ile yapılan gözlem konuşmalarında ise son 1 ay içerisinde deniz mahsülleri yedikleri öğrenildi. Buraya kadar deniz ve okyanus kirliliğine karşı harekete geçmeliyiz demediyseniz bir de şu olayı hatırlatalım: 23 Aralık 2020’de Roma’daki San Giovanni Calibita Fatebenefratelli Hastanesi’nde kontrol edilen bebeklerin plasentasında mikroplastik parçacıklar bulundu. Yani bebekler doğmadan kirleniyor.

Hikâye buraya kadar izleyicisine “eserinle gurur duyuyor musun?” diye soruyor, ancak bununla da kalmıyor. Çok geçmeden iklim krizinin okyanuslar üzerindeki en yaygın etkisinin korkutucu olabilecek sonuçlarını anlatmaya başlıyor: Okyanus suyunun ısınması. 

Okyanus suyu ısındıkça okyanusta yaşamak gittikçe zorlaşıyor. İçinde yaşadığımız fiziksel dünyada bunun bir sonucu olarak pek çok mercan resifi beyazlayarak ölmeye başladığının sinyallerini veriyor. Filmde de pek çok ölü resif görüyoruz. Filmde “Okyanus ölürse dünya ölür. Gezegeni canlı tutmak için okyanusu canlı tutmalıyız.” diyen bilim insanı, sucul ekosistemin karasal yaşam için ne kadar önemli olduğuna dikkat çekiyor. Çünkü bir mercan resifi pek çok deniz canlısının da evi. Ve formül basit: Ev yoksa, canlılık da yok. Tüm bunlara karşın bir grup bilim insanı okyanus yaşamını kurtarmak için gözlem ve takip gezisine çıkıyorlar. Plastikler arasında boğulan birkaç balina dışında okyanustaki tek canlılık belirtisi köpek balıkları. Bilim insanları da onlara takip cihazları takarak göç yönlerini belirlemeye çalışıyorlar ki okyanusta canlılık olan bir bölge var mı bulmak istiyorlar. Ancak bu takip çalışması korkunç bir köpek balığı saldırısı ile son buluyor. Bilimsel çalışmaları bir kenara bırakıp bir su altı müzesinde anlatıcı olarak hayatına devam eden bilim insanımızı ise hiç beklemediği bir anda tanıştığı genç iklim aktivistleri hayatının macerasına sürüklüyor. Tüm ekibini öldüren ve öldü sandığı takip cihazını taşıyan köpek balığının yaşadığını köpek balıklarını koruma hareketi yürüten iklim aktivisti gençlerden öğrenen bilim insanı şaşırıyor. Çünkü soğuk ve tuzlu suda yüzmesi gereken köpek balığı hayatta kalmasının mümkün olmadığı tatlı ve sıcak suda yaşayabiliyor. Tatlı suda bulunmaması gereken bu köpek balığı türünün burada nasıl yaşayabildiğini araştırmaya başlayan bilim insanı soluk kesen bir gerçeği keşfediyor: Köpek balığı iklim krizinin etkilerine karşı adaptasyon geçirmiş ve kendisini daha sıcak ve tatlı suda yaşayabilen bir canlıya dönüştürmüş. Yetkilileri yarışın iptali için uyarmaya çalışan bilim insanı ve aktivistler, iklim inkarcısı şehir yönetimini ikna edemiyorlar. Bu esnada köpek balığının nehrin altındaki eski kral mezarlarında üreyebileceği sıcaklıkta su bulduğunu keşfeden bilim insanı adaptasyona uğramış bir sürü köpek balığı daha olduğunu öğrenince trajedinin büyüklüğü değişiyor. 

Film boyunca gördüğümüz Paris’in katakombları, yani eski kral mezarları, soğuk ve karanlık bir atmosfer sunuyor. Bu ortam, sadece köpek balıklarının yeni yaşam merkezini değil, aynı zamanda iklim değişikliğinin etkisiyle artan sıcaklıkların ve doğal afetlerin sıklaştığı bir dünyada, insanların kaçış noktalarını ve güvenlik arayışlarını da temsil ediyor. Bilim insanları fiziksel dünyada da insanların, tıpkı kurmaca dünyada olduğu gibi yüzeydeki aşırı sıcaklıklardan, fırtınalardan ve sellerden kaçmak için yer altına sığınmak zorunda kalabileceklerine dikkat çekiyor. Bu yeraltı dünyası, aynı zamanda insanların doğayla olan bağlarını ve onu koruma konusundaki sorumluluklarını da hatırlatıyor. 

Katakomblar, geçmişin hayaletleri ve unutulmuş hikayelerle doludur. İklim krizinin etkileri de benzer şekilde, geçmişte yapılan hataların ve ihmal edilen sorumlulukların hayaletleri gibi. Karbon emisyonlarının ve çevreye verilen zararların birikimi, günümüzün ve geleceğin iklim krizine yol açtı. Paris’in Altında filmi, izleyicileri Paris’in büyüleyici yüzeyinden çok daha derinlere, şehrin altında yatan karanlık ve gizemli dünyanın gelecek olasılıklarına götürüyor. Paris’in altındaki gizli dünyayı keşfederken, iklim krizinin şehirler ve insan yaşamı üzerindeki etkilerini nasıl tasvir edebileceğimizi hayal etmemize imkan tanıyor. Ve sonunda izleyicisine çok net bir cümle bırakıyor: Gezegenimizin kimyası okyanusa verdiklerimiz ve okyanustan aldıklarımızla etkileniyor ve bu alışverişi gözden geçirmek için başka bir şansımız olmayabilir.

Gelecek yılların yeni Jaws hikayelerinde iklim krizinin daha pek çok etkisini göreceğimizin sinyalini veren film, aynı zamanda bir kamu spotu gibi izleyenlere iklim krizi ile mücadele konusunda harekete geçmezsek başımıza gelebilecekleri de sinemanın tüm ihtişamıyla sunuyor ve eğlence dünyasının toplumsal farkındalık oluşturmamız gereken konuları algıya oturtmada ne kadar katkısı olabileceğinin güzel bir örneğini oluşturuyor. Yazının sonuna gelirken Paris’in Altında filminin yapımında ve yayınında emeği geçen herkese teşekkürler.

Ve filmden sonra iklim krizini düşünmeye başlayanlara birkaç soru:  

Tony Soprano, bir kasırga sonrasında oluşan ani sel felaketlerinin duygusal sonuçlarıyla nasıl başa çıkabilirdi? 

Ya da Jack McCoy masasına düşen dosyanın kahramanı olan bir iklim aktivisti tutuklandığında ne yapardı?

Ya da hikâyenin birinde annesine akciğer kanseri teşhisi konulan genç bir çocuk evinin yanındaki plastik fabrikasını sabote etmek için tek kişilik bir isyan başlatsa sonuç ne olur?

Ya da bir sıcak hava dalgası, o kadar çok evsiz insanın acil servise ihtiyaç duymasına neden olur ki bir doktor bu durum karşısında kafeteryada sinir krizi geçirse, işi bıraksa ve sirkte çalışmaya başlasa ne olur?

İklim krizi burada ve durdurmak için bir gün, artık bugün.